"hiç zararı yok bırakın düşsün." ben yine de eğilip alıyorum düşeni. ne gerek vardı şimdi gibi bana bakıyor. sonra da masanın üzerine bıraktığım şeye. ona da ne gerek vardı şimdi diye bakıyor ama biraz daha anlayışla. "sizi buraya çağırdım çünkü açık açık konuşalım istedim şu meseleyi" diyor gömleğinin kolunu çekiştirip. "bilmeniz gereken bazı şeyler var, yanlış anlamayın, benim de yeni öğrendiğim şeyler bunlar, ordan burdan duyduğum şeyler". merak ediyorum. ama anlattığı şeyler merakımı gidermiyor, söylediği her şey bir giriş konuşması gibi.
çıkmaya hazırlanıyorum "çok acelem var" diyorum. başımla onu selamlayıp kapıya yöneliyorum. son anda farkediyorum, keşke diyorum içimden bari diyorum pastamı bitirseydim. üzülüyorum.
peşimden bakakalıyorsun.