aklınızda bulunsun diye sesleniyor arkamdan pastaneci, herkesin öksürdüğü şeyler olabiliyor. yürüyorum, midemdeki kremalı bulamaçtan sesler geliyor. herkeste aynı etkiyi yapmıyor diyor pastaneci, benimle birlikte yürüyor olduğunu şimdi farkediyorum. varsın yürüsün. lütfen diyor lütfen bekleyin, benimle birlikte koşuyor. isterseniz geri dönelim diyor, omuzumu tutunca duruyorum. biliyorsunuz pastaneye bakmam lazım ve sizi bu durumda bırakamam. koşmaya tekrar başladığımda, artık peşimden gelmiyor. bari güzel şeyler düşünmeye çalışın diyor, ayıları falan mesela. pastanecinin söylediği son sözler ağacın altında çıkarmaya mecbur bırakıyor beni. yere saçılmış bulamaca bakıyorum. feci derecede pastaneciye benziyorum.

Çarşamba, Ocak 23

"nedense sarıya karşı bir zayıflık gösteriyorum, ama bu kahverengi bir gömlek giymeme engel değil, bilmem anlatabiliyor muyum?" yaklaşık bir saattir, sırf dükkana girmeden önce eğilip bağcıklarını bağladı diye oturmuş bu adamla konuşuyorsun. keyfine diyecek yok. limonata bile içtiniz. adam pek konuşan biri değil. ama bir şekilde tekrar geleceğini ima ediyor ve bu seni kızdırmaya yetiyor. alıcı gözle etrafı gözden geçirmesine dayanamayıp, bardakları alıp mutfağa gidiyorsun. "sinsi sessiz" diyorsun içinden. geri dönüyorsun.
adamı kapıya geçirirken "pek de önemi yok" diyorsun gözlerine bakıp. onun için farketmiyor.
arkasından bakarken, "renkleri bir yana bırakıp yeni malzemeler bulmalıyım" diyorsun.

Salı, Ocak 8

siz ne zamandır buradasınız? diyor çöreklerle dolu poşeti elinden alırken. önce ne demek istediğini anlayamıyorsun. sabah 10 dan beri burdayım diyecek oluyorsun ama sonra anlıyorsun, sorduğu şey o değil. duymazdan gelir gibi yapıyorsun, ama şansını tekrar deniyor: burayı ilk kez görüyorum. çekmeceni karıştırmaya başlıyorsun, bildiğin en iyi numara bu. üçüncü kez sormayacağını biliyorsun ama kendini güvenceye almak için, yanıbaşındaki peksimetleri öne sürüyorsun: fırından yeni çıktılar diyorsun. neyse ki kafası pek çalışmıyor. aslında biraz alabilirim diyor.
o çıkar çıkmaz mutfağa koşuyorsun. birazcık rahatlayabilmek için, kendini peksimetlerin altı gün süreyle ilk günkü tazeliklerini koruyacağına inandırıyorsun.

Pazartesi, Ocak 7

bu gidişle kimseye kurabiye satamayacaksın bugün. gerçekten zor bir durum. bir koca tepsi kurabiye. besbelli çöpe gidecek işte. ama sen yine de bekliyorsun. belki çöpe gitmez diye düşünüyorsun. sırf böyle düşündüğün için onları çıkmadan önce atmak yerine ertesi sabah geri döndüğünde atmayı yeğliyorsun. ve gerçekten de sabah geri döndüğünde koca bir tepsiden geriye sadece kırıntılar kaldığını görüyorsun. şaşırmış gibi yapıyorsun ama buna hiç gerek yok. kurabiyeleri atmak için neden sabahı beklediğini ikimiz de biliyoruz.

bana karşı dükkandaki sarı bisikleti alacağın gün gelmek üzere.

Perşembe, Ocak 3

her dakika içeri girebilir bundan sonra. az önce olanlardan sonra her an gelebilir artık. kulakların ısındı, kolların güçsüzleşti. ne yapsan boş artık. içinde biri oturuyor. ama aslında çok da umrunda değil gelip gelmemesi. ne de olsa birazdan gelecektir daha fazla gecikemez.

alnını vitrine yapıştırıyorsun, cam buz gibi.