en çok hangisini pişirmek hoşuna gidiyor diye vitrine göz atıyorsun. S şeklindeki kurabiyeler değil kesinlikle, onu eledin. aslında yıldız şeklinde bile olsa kurabiyelerin hiçbirini hazırlamaktan hoşlanmıyorsun. "yiyimi gibi yapılışı da kurudur" bu cümleyi bilmem kaçıncı kez kafandan geçiriyorsun ama henüz söylemeye fırsatın olmadı. krema hazırlamak tam sana göre bir iş bu yüzden de.
ama artık vitrine bakmıyorsun, ayaklarının dibinde ezilmiş bir ahududuyu fark ediyorsun.
tıpkı senin gibi benim de referanslara tahammülüm yok.
eskiden söylediğin şey aklıma geliyor: istiyorsun ki biri bir kalemden bahsetsin bir yerde ve bir daha asla ama asla o kalemden bir daha bahsetmesin.
***
aklınızda bulunsun diye sesleniyor arkamdan pastaneci, herkesin öksürdüğü şeyler olabiliyor. yürüyorum, midemdeki kremalı bulamaçtan sesler geliyor. herkeste aynı etkiyi yapmıyor diyor pastaneci, benimle birlikte yürüyor olduğunu şimdi farkediyorum. varsın yürüsün. lütfen diyor lütfen bekleyin, benimle birlikte koşuyor. isterseniz geri dönelim diyor, omuzumu tutunca duruyorum. biliyorsunuz pastaneye bakmam lazım ve sizi bu durumda bırakamam. koşmaya tekrar başladığımda, artık peşimden gelmiyor. bari güzel şeyler düşünmeye çalışın diyor, ayıları falan mesela. pastanecinin söylediği son sözler ağacın altında çıkarmaya mecbur bırakıyor beni. yere saçılmış bulamaca bakıyorum. feci derecede pastaneciye benziyorum.