siz ne zamandır buradasınız? diyor çöreklerle dolu poşeti elinden alırken. önce ne demek istediğini anlayamıyorsun. sabah 10 dan beri burdayım diyecek oluyorsun ama sonra anlıyorsun, sorduğu şey o değil. duymazdan gelir gibi yapıyorsun, ama şansını tekrar deniyor: burayı ilk kez görüyorum. çekmeceni karıştırmaya başlıyorsun, bildiğin en iyi numara bu. üçüncü kez sormayacağını biliyorsun ama kendini güvenceye almak için, yanıbaşındaki peksimetleri öne sürüyorsun: fırından yeni çıktılar diyorsun. neyse ki kafası pek çalışmıyor. aslında biraz alabilirim diyor.
o çıkar çıkmaz mutfağa koşuyorsun. birazcık rahatlayabilmek için, kendini peksimetlerin altı gün süreyle ilk günkü tazeliklerini koruyacağına inandırıyorsun.
aklınızda bulunsun diye sesleniyor arkamdan pastaneci, herkesin öksürdüğü şeyler olabiliyor. yürüyorum, midemdeki kremalı bulamaçtan sesler geliyor. herkeste aynı etkiyi yapmıyor diyor pastaneci, benimle birlikte yürüyor olduğunu şimdi farkediyorum. varsın yürüsün. lütfen diyor lütfen bekleyin, benimle birlikte koşuyor. isterseniz geri dönelim diyor, omuzumu tutunca duruyorum. biliyorsunuz pastaneye bakmam lazım ve sizi bu durumda bırakamam. koşmaya tekrar başladığımda, artık peşimden gelmiyor. bari güzel şeyler düşünmeye çalışın diyor, ayıları falan mesela. pastanecinin söylediği son sözler ağacın altında çıkarmaya mecbur bırakıyor beni. yere saçılmış bulamaca bakıyorum. feci derecede pastaneciye benziyorum.